HAVVA ANA
- Erlik Han Yolcu
- 3 Ağu
- 17 dakikada okunur

İlk kadın insan olan Havva, özellikle İbrahimi dinlerde belirgin bir figürdür. Kimine göre insanı bu dünyaya sürükleyen zayıf iradeli biri, kimine göre insanın aydınlanmasına vesile olan ilk kişi; kimine göre Adem'in bir aşağısı, kimine göre Adem'e insan olduğunu hatırlatan özgürlüğe yakın biri. Gelin 3 İbrahimi dindeki durumunu ve sonrasında asıl haliyle Havva Ana'yı inceleyelim.
YAHUDİLİK
"Havva" ismi ilk olarak Tevrat'ın Yaratılış Kitabı (Bereşit) 3. bölüm 20. ayette yazar. Ayetin Türkçe hali şu şekildedir:
Adam, karısının adını Havva (Chavah) koydu. Çünkü o, bütün yaşayanların annesi oldu."
Ayette ilk kadına ismini verenin Adem olduğu görülür. Peki, bu "Havva" tam olarak ne anlama geliyor? Bunu açıklamakta fayda var. Tevrat'ta "chavah" olarak geçer fakat kelimenin kökeni "chayah" kelimesidir. Chayah ise "yaşamak, canlı olmak" demektir. "Chavah" kelimesi bu kelimeden türetilmiştir, anlamı ise "yaşam veren"dir. Anlayacağınız; "chayah" sıfatken "chavah" isimdir. Ama Adem bu ismi ona neden veriyor, buna da değinmekte fayda var.
Adem ilk kadına bu ismi Cennet'ten kovulduktan sonra verir. Çünkü o kadın, artık yaşamın devamlılığını getirecek olan kadındır. Bu nedenle ona yaşam veren anlamına gelen "Chavah" adını vermiştir. Cennet'te iken ona sadece kadın anlamına gelen "ishah" demekteydi. O zamanlarda kadın sadece bir yardımcı olarak görülmekteydi. Tevrat'ta Tanrı'nın, Adem'in yalnız olduğunu ve ona bir yardımcı gerekli olduğunu görmesi sonrası onun (Adem'in) bir parçasından eş yaratır. Bu vaka Tevrat'ta (Yaratılış 2:18) şöyle geçer:
"RAB Tanrı, "Adem’in yalnız kalması iyi değil’ dedi, "Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.""
O süreç içerisinde Adem'in yalnız olduğu ve bunun ona iyi gelmediğini, bir eşe ihtiyaç duyduğunu belirten ayet, tanrının o farkedişi sonrasında kadını yaratır. Burada da görüldüğü üzere insanın sosyal, kendisinden olan ile iletişim kurması gereken bir mahluk olduğu anlaşılır. Bu ayette dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, ayetin orijinal dilinde (İbranice) geçen "ezer kenegdo" kelimesidir. Bu kelime Türkçe'ye "yardımcı" olarak geçmektedir. Lakin, şu akılda bulunmalıdır:
Ezer: Yardımcı, destekçi
Kenegdo: Ona uygun/denk
Yani Tevrat'ta Havva Adem'e, ona denk olan bir yardımcı olarak yaratılmıştır. Her ne kadar Adem'in bedeninin bir parçasından yaratılmış olsa da kadın, ona eşit olan olarak yaratılmıştır. Peki, Adem'in bedeninin hangi bölümünden yaratılmıştır? Bunu da Yaratılış 2:21 açıklıyor:
"RAB Tanrı, Adem’i derin bir uykuya daldırdı. O uyurken, kaburgalarından birini aldı ve yerine et koydu. RAB Tanrı, o kaburgadan kadını yaratıp onu Âdem’e getirdi."
Ve Adem uyandıp eşini görünce ona "ishah (kadın)" demektedir:
“Adem, ‘İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir. Ona “kadın (ishah)” denilecek, çünkü o adamdan (ish) alındı’ dedi.”
-Yaratılış 2:23
Kısaca özet geçmek gerekirse; Adem başlangıçta Cennet'te tek başınaydı. Tanrı, onun yalnızlığının ona iyi gelmediğini gördü ve kaburgasından ona denk olan kadını yarattı. Cennet'te oldukları sürede bu kadının adı "İshah" idi. İkisi de yasak meyveyi yedikten ve dünyaya sürgün edildikten sonra İshah, artık "Chavah" yani "yaşam veren" oldu. Cennet'te yardımcı, eş olan kadın artık hayat veren kadın olmuştu; o artık sadece bir eş değil, bir kimliğe sahip olan anne olmuştu.
Cennet'ten kovulmalarına da değinmezsek olmaz. Bu olay Tevrat'ta şu şekilde geçmektedir:
"RAB Tanrı, insana şu buyruğu verdi: 'Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin. Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle öleceksin.'"
- Yaratılış 2:16-17
Bu ayet şurada bir kalsın ve devam edelim...
“RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, ‘Tanrı gerçekten, bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin dedi mi?’ dedi.”
Kadın yılan'a dedi: “Bahçedeki ağaçların meyvelerini yiyebiliriz. Ama bahçenin ortasında bulunan ağacın meyvesiyle ilgili olarak Tanrı, ‘Ondan yemeyin, ona dokunmayın bile, yoksa ölürsünüz’ dedi.”
Yılan kadına, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi.
“Çünkü Tanrı biliyor ki o meyveyi yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bileceksiniz; Tanrı gibi olacaksınız.”
- Yaratılış 3:1-5
Ayetleri sırayla inceleyelim: 3. bölüm 1. ayette Yılan, kadına önce onun bildiği konuyu teyit ettiriyor; "Tanrı gerçekten, bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin dedi mi?" Sonrasında ise kadın Yılan'a, bahçedeki ağaçların meyvelerini yiyebileceklerini fakat ortada duran ağacın meyvesiyle ilgili Tanrı'nın o meyveyi yememelerini ve hatta "dokunmamaları" gerektiğini aksi takdirde öleceklerini söylüyor. Ardından Yılan, kadına ikisinin de ölmeyeceklerini, yerlerse tıpkı Tanrı gibi iyiyi de kötüyü de bileceklerini söylüyor.
Çoğu kişinin ilk başta dikkat etmediği bir nokta var, o da; Tanrı'nın insana "dokunmamaları" ile ilgili bir şey söylemediğidir. "Bu ayet şurada kalsın" dediğim, ilk başta aktarmış olduğum, Yaratılış 2:16-17 ayeti... Tanrı bu ayette sadece yememelerini söylemiştir, dokunup dokunmamaları ile ilgili bir şey belirtmemiştir. Peki, Tanrı'nın söylemediği bu söz nereden gelmiştir? Yorumcular bununla ilgili birçok düşünceyi savunur ama benim İbrahimi dinleri incelediğim kadarıyla; erkeğin kadına nazaran kurala, dogmaya, kalıplaşmış olana daha yakın olduğu görüşüdür. Yani, bazı yorumcuların da savunduğu gibi Adem'in, "yasaksa yanaşmak bile hatadır" düşüncesidir. Bu Yahudi geleneklerinde "Çitin Yasası" olarak geçer. Bu şu demektir: Örneğin; evden dışarı çıkmak yasaktır. Bu nedenle evden dışarıya açılan çıkış kapısına yanaşmak bile dışarı çıkmaya vesile olabilir. Yahut; ateş yakmak yasaktır, bu nedenle çakmağa bile dokunulmamalıdır. Buna "halaka" denir, Yahudi hukuk sisteminde kullanılmaktadır. Bu sebeple Adem'in "günah olan meyveye dokunulması bile bize zarar verir" düşüncesi ek bir uyarıdır; garanti sağlamaktır. Kadın da, bu durumda Adem'in yorumunu Tanrı'nın dediğiymiş gibi Yılan'a iletir.
Ardından, sonraki ayette görüldüğü üzere Yılan, Tanrı'nın dediğini "kesinlikle ölmezsiniz" diyerek yalanlar ve onların Tanrı'nın kendisi gibi olabileceklerini belirterek Tanrı'nın kıskanç tarafını; insanın, neden Tanrı gibi olmaması gerektiğini kadına sorgulatır. Bu durumda ilk sorgulama başlamış olur. Yani insanın ilk sorgulaması Yılan'ın, kadını bilinçlendirmeye teşvik etmesiyle başlar. Çünkü açıkça ilk sorgulama, ilk tartışma, ilk bilinçlenme kadın ile başlar. Bu nedenle İbrahimi dinlerde Tanrı'yı sorgulamak yasaktır; çünkü bu, insanı günaha sokar. Diğer bir ifadeyle insanın bilinçlenmesini sağlar. Ardından:
"Kadın, ağacın meyvesinin yemek için güzel, göze hoş ve bilgelik kazandırmak için çekici olduğunu görünce, meyveden aldı, yedi. Yanında bulunan kocasına da verdi, o da yedi."
"İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını fark ettiler; incir yapraklarıyla kendilerine önlük yaptılar."
"RAB Tanrı bahçede esenlik rüzgarıyla yürürken, insanla karısı O’ndan saklandılar. Tanrı, 'Neredesin?' diye seslendi. Adam, 'Çıplaktım, korktum ve saklandım' dedi."
Tanrı dedi: “Sana çıplak olduğunu kim söyledi? Yasakladığım ağaçtan mı yedin?”
Adem cevapladı: “Yanıma verdiğin kadın bana ağaçtan verdi, ben de yedim.”
Tanrı Havva’ya sordu: “Ne yaptın sen?”
Havva cevapladı: “Yılan beni aldattı, bu yüzden yedim.”
Tanrı yılana dedi: “Bunu yaptığın için, Bütün hayvanlardan ve yabanî yaratıklardan lanetlisin. Karnının üzerinde sürünecek, Ömrün boyunca toprak yiyeceksin.”
“Seninle kadının arasına, Senin soyunla onun soyu arasına düşmanlık koyacağım. Onun soyu senin başını ezecek, Sen ise onun topuğuna saldıracaksın.”
- Yaratılış 3:11-15
Görüldüğü üzere yasak olana ilk giden kadındır, bu yasak Yılan sayesinde onu cezbetmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere kadın, erkeğe nazaran daha bağımsızdır; zihni daha hürdür. Meyveden yer ve erkeğe de verir. İkisi de yedikten sonra bilinçlenme başlar. Oysa Tanrı, bunu onlara yasak kılmıştı. Kendilerini saklamaya çalışırlar. Sonrasında birbirini suçlamalar başlar; erkek kadını, kadın ise Yılan'ı suçlar. Ardından dikkat edilmesi gereken bir diğer husus; insanın Tanrı gibi olmasına vesile olan Yılan'ın, insan tarafından artık kötü olarak bilineceğidir. Buna sebep olan da, Tanrı'dır.
Yahudiliğin kutsal metinlerinde gözüktüğü gibi Yılan; insanı aydınlatan, Tanrı'nın insanda olmasını istemediğini sağlayan bilge figürdür. Tanrı ise kadından doğacak olan insanların Yılan'ı iyi bilmemeleri ve gelecek nesillerin de, Adem ve Havva gibi aydınlanmasını istemediği için onu (Yılan'ı) insanlara kötüler. Buradaki Yılan apaçık aydınlanmayı sağlayan rehberdir. Ancak aydınlanmaya yatkın olan, daha hür düşüncede olmasından ötürü, kadındır. Bu yüzden dünyada kadın cinsi sürekli olarak erkeğin egemenliğinde, kontrolünde tutulmaya çalışılır. Bu ise aydınlanmanın kısıtlanışıdır. Yılan neden Adem'e gitmedi de, Havva'ya gitti? İşte, bu sorunun cevabı az önce de belirttiğim gibi, kadın cinsinin zihninin daha hür olmasından kaynaklıdır.
Konudan bağımsız olarak, şöyle bir sorgulama sağlamak istiyorum: En son belirtmiş olduğum ayetlerin sonrasında bulunan, belirtmem gereken şöyle bir ayet vardır Tevrat'ta:
“İnsan artık iyiyle kötüyü bilmekte bizden biri gibi oldu.”
-Yaratılış 3:22
Tevrat'ta bulunan ve birçok Yahudi'nin kem küm ettiği bir ayettir bu ayet. Neden? Bakınız, "ben tekim, benden başkası yoktur" diye çırpınan Tanrı "bizden biri oldu" ifadesini kullanıyor. "Ke'achat mimennu" yani "bizden biri" demektir. Tanrı'nız tek değil miydi? Hangi maksatla "biz" diyerek çoğul ifade kullanıyor? Yahudi yorumcuların bazıları olayı hemen örtbas etmek maksatlı şöyle bir açıklama yaparlar: "Melekler de kastediliyor." O halde ben de şunu sorarım size: Formülünüz, "Tanrı=melekler" mi? Yani, Yaratan Tanrı ile yaratılan melekler aynı kefeye konabilir mi? Ayrıca melekler de iyiyi ve kötüyü biliyorsa insanın, bunu bilmesinde tam olarak nasıl bir zarar var?
İbrahimi inançlardan sadece Yahudilikte değil, diğerlerinde de buna benzer çelişkiler vardır. İnsanlar genellikle İslam ve Hristiyanlık üzerine yoğun şekilde sorgulamalar yapar ama Yahudilik de sorgulanması -pek tabii- gerekli olan bir dindir.
Kısacası Yahudilikte Havva; ilk kadın olmanın yanında hayat veren; ilk sorgulayan, bilinçlenmeye ilk atılan ve teşvik eden, dogmaya ilk karşı çıkan oldukça önemli bir kişidir.
HRİSTİYANLIK

Hristiyanlar, Tevrat'taki haliyle Havva'yı olduğu gibi kabul ederler. Yaratılışı, oluşum nedeni ve Cennet'ten nasıl kovuldukları aynen kabul edilir. Çünkü Hristiyanlıkta Tevrat da kutsal bir kitaptır, ancak İslam dinindeki gibi bir yaklaşım bulunmaz. Yani, Tevrat'taki her şey doğrudur fakat İncil ona ek bir kitaptır. Biri Eski Ahit iken bir diğeri yeni olandır; Tevrat'ı tamamlar. Lakin Hristiyanlıkta Havva ile ilgili ek yorumlar getirilmiştir. İncil'de Havva, sadece iki yerde geçer:
“Yılanın Havva'yı kurnazlığıyla aldattığı gibi, düşünceleriniz Mesih'e olan saf ve katıksız bağlılıktan sapmasın diye korkuyorum.”
- 2. Korintliler 11:3
"Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı. Aldatılan da Âdem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.”
- 1. Timoteos 2:13-14
İlk belirttiğim ayette Havva'nın aldatılan olduğu açıkça belirtilir. Sonrasında ise Havva'nın Adem'e kıyasla aldatılmaya, Tanrı'nın ruhundan uzaklaşmaya daha yatkın; zayıf bir kişi olarak bahsedilir. Bu nedenle kadınlar kilisede sessiz olmalılar ve diğer yerlerde yüceltilmemelilerdi. Çünkü onlar aldanmaya daha yakındır ve her an şaşabilir, doğru yoldan uzaklaşabilirlerdi. Sonrasında gelen, İsa'nın annesi olan Meryem ise "Yeni Havva" olarak görülür. Havva zayıf iradeli, aldatılan ve aldatanken; Meryem, kurtuluşu ve yeni yaşamı getirendir. Biri günahkar, bir diğeri Tanrı'ya yakın olandır. Erken dönem Hristiyanlığın en önemli teolog ve piskoposlarından olan İrenaeus şu sözüyle bilinir: “Havva itaatsizlikle ölüm getirdi, Meryem itaatle kurtuluş getirdi.” (Adversus Haereses, 5.19.1)
Anlaşılacağı üzere Hristiyanlıkta Havva utanç verici kişidir çünkü insanın Tanrı'nın huzurundan kovulmasına sebep olandır; ancak artık Yeni Havva (Meryem) gelmiştir ve o, insana kurtuluşu getirmiştir. İsa, ondan doğmuştur. Lakin İsa'nın kadınlara olan yaklaşımı hiçbir zaman kısıtlayıcı olmamıştır. Mucizeleriyle birçok kadını kurtarmıştır. Hatta İsa ile ilgili çok bilindik bir vaka bulunmaktadır, bunu paylaşmakta fayda var. Olay, İncil'in Yuhanna 3:1-11 kısmında geçer; dileyen bu bölümü araştırabilir. Ancak özetle...
Bu bölümde; İsa'nın, etrafındakilere ders verdiği sırada bir grup onun yanına zina ederken yakalanmış bir kadın getirir. Musa'nın yasasına göre bu kadın taşlanarak öldürülmeliydi. İsa'ya getirmelerindeki sebep ise onu tuzağa düşürmekti. Eğer İsa, Musa'nın yasasına göre davranmazsa yasaya karşı gelmiş olacaktı ve eğer yasaya uyup taşlarsa da halk arasında İsa da Musa'ya uyanlar gibi olacak, sempatik gözüken peygamber gaddar gözükecekti. Ancak İsa hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şey yapar. Çömelir ve yere parmaklarıyla bir şey yazar. Gerekenin yapılması konusunda grup ısrar edince, İsa ayağa kalkar şunu söyler: "Aranızda günahsız olan ilk taşı atsın." Bunun üzerine kadını suçlayanlar tek tek oradan ayrılır. Sonrasında ise İsa, kadına "Ben de seni kınamıyorum. Git, bundan sonra günah işleme!" der. Bu, İsa'nın ne kadar merhametten yana olduğunu, başkalarını hatalarıyla yargılamadan evvel kendi hatalarımızı sorgulamamız gerektiğini gösterir. Kadın cinsi Hristiyanlıkta sonradan aşağılanmaya başlanmıştır ancak İsa'nın, kadınları daha aşağıda gördüğü ile ilgili hiçbir ifade bulunmaktadır.
Kısacası Hristiyanlıkta Havva; insanın Cennet'ten kovulmasına sebep olan, iradesi zayıf, günaha yatkın bir kişi olarak gözükür. Baktığımız zaman -burada da- insanın özgür kalmasına ilk vesile olan, itaatten yana olmayan, kendi iradesiyle karar veren ilk kişidir.
İSLAM

İslam'da Havva ile ilgili durum diğer iki dinden daha farklıdır çünkü diğer iki dinin kitabında adı geçen ilk kadının ismi, İslam dininin kendi kitabı olan Kuran'da hiç geçmez. Evet yanlış okumadınız, ilk kadın olan Havva'nın adı bir kez bile geçmez bu kitapta. Hep "Ademoğulları" gibi anlatımlar bulunur. Çocukları olduğunda bile Adem'in çocukları olarak olarak anlatılır. E peki, Adem mi doğurdu bu çocukları? "Adem" isminin çokça kez geçmesine rağmen neden ilk kadının ismi hiç geçmemiştir? Kimse de bunun üstünde durmaz. Ancak diğer iki dinden bir diğer farkı da, günaha ilk girenin Havva olduğu ile ilgili bir anlatımın bulunmamasıdır. Adem de Havva da aynı kefeye konur, ikisi de günah işlemiştir. Evet... Dediğimiz gibi, Kuran'da ilk kadının adı açıkça geçmez fakat onu işaret eden anlatımlar mevcuttur. İlk kadını anlatan ilk ayet ise Nisa Suresi 4:1'dir:
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini (zevcesini) yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden sakının..."
Ayette görüldüğü üzere; başta bir insan yaratılmış fakat sonrasında o insandan eşini ("zevce" kelimesi "kadın olan eş" anlamına gelir, kadınlar için kullanılır) yaratmıştır. Onlardan da insan nesli türemiştir. Anlayacağımız ilk başta erkeğin sonrasında kadının yaratıldığıdır. Peki, "Havva" ismi İslam'a nasıl geçmiştir? Bunu da izah edelim...
İlk gelen İbrahimi din olan Yahudilikte bahsettiğimiz gibi "Havva" ismi ilk olarak Yahudiliğin kutsal metni olan Tevrat'ta "Chavah" adıyla geçmektedir. Ondan öncesinde Havva ismi hiçbir kaynakta geçmemektedir. Elbette bazı mitolojilerde ilk kadın insan figürü görülmektedir ancak isim olarak "Havva" kelimesi o mitlerde bulunmamaktadır; bu ismin geçtiği ilk metin Tevrat'tır (Yaratılış 3:20). İslam'a ise israiliyattan , hadisler doğrultusunda geçmiştir. Havva'nın yaratılışının Adem'den olduğu Kuran'da geçer ancak yaratıldığı vücut kısmı da israiliyattan geçmektedir.
Anlayacağınız; Havva İslam'ın kutsal kitabı Kuran'da "insan topluluğunun (ümmetün beşer) anası" olarak geçer. Günaha ilk giren olarak görülmez, Adem ile Havva eşit olarak sorumlu tutulur. Zaten Kuran'da günaha ilk girenin Havva olduğuna dair bir anlatım bulunmaz. Yine Kuran'da Havva, sadece "zevce" yani Adem'in eşi olarak geçer. Adem'den yaratılmıştır ama Adem'in neresinden yaratıldığı ve "Havva" ismi Yahudi inancından kaynaklı olarak hadislerde belirtilerek Müslümanlarca benimsenmiştir.
SEÇKİN SATANİZMİ'NDE HAVVA

Seçkin Satanizmi'nin ne olduğu ile ilgili bilgiler daha önceki yazılarda paylaşılmıştır. Peki bu inançta Havva ne durumdadır, birde buna değinelim. Böylelikle İbrahimi dinler ile bu Satanist ekolde ne benzerlikler veya ne farklar var, birlikte görelim...
Seçkin Satanizmi'nin kutsal kitaplarından biri olan Gerçekler Kitabı'nda Havva, ilk olarak bu kitabın 1. bölümünün 54. ayetinde geçmektedir:
"Bu yüzden yeni bir parça alındı Adem'den ve bu sefer kemiğinden. Yeni bir kopya yapıldı ama genleri değiştirilerek tamamen. Alındı Adem'den dişilik hormon ve diğer gerekleri hepsi verildi yeni kopyaya. Aslında aynı kişidir Adem ve sonradan Havva olan kadın. Ve bu yüzdendir erkekte kadın, kadında erkek hormonu olması insanda. Ve bu yüzdendir bazı kadınların kendilerini erkek, bazı erkeklerin kadın hissetmesi. Çünkü ilk yaradılışta bunlar hep aynı bedende aynı ruhun etkisindeydiler. Ve bu yüzdendir erkek bedenindeki ana rahmi taşıyabilecek kadar olan boşluk."
Ayeti inceleyim: Adem'den bir parça alınıyor fakat bu parça bir kemik parçası. Bu parçadan, genleri değiştirilerek ve Adem'den dişilik hormon ve enerjisi alınarak yeni bir kopya insan var edilmiştir. "Kopya" deniliyor, dikkat ediniz. Yani; Adem ile aynı olan ama dişil yoğunluğu fazla olan bir insan var ediliyor. Bu kopyaya ise "sonradan Havva olan kadın" deniyor. Bu ne demektir? Ayetin bahsettiği, Havva adının sonradan ona verildiğidir; aslında o da bir Adem idi ama dişi bir Adem idi. Bu inancın bu kitabında bulunan az önce belirttiğim ayetler öncesinde insanın yaratılışı ve sonradan günümüzdeki insan haline nasıl getirildiği açıkça anlatılmaktadır, dileyen yine araştırabilir. Ancak kısaca anlatmak gerekirse:
Dünyada yaşayacak olan ve gezegenin kendi canlısı olacak mahluk, günümüzdeki insan şekli oluşturulana kadar birçok evreden geçiyor; sonradan da olması gereken ilk insan oluyor. Oluyor olmasına ama o, "Adem" ismini almaya pek uygun değil; çünkü o, İbrahimi dinlerde anlatıldığı gibi erkek değildi. İlk insan hem erkek ruhunu hem de kadın ruhunu taşıyan ancak cinsiyeti henüz olmayan bir mahluktu. E zaten, bir türün ilki olan ve o zaman için tek başına olan insan, neden özellikle erkek cinsiyetinde yaratılsın? Bu tür anlatımlar ancak ve ancak kadının erkekten olduğunu, erkeğin bir parçası olduğunu ve bu nedenle erkek olmadan kadının olamayacağını insanların zihnine zerketmek maksatlı uydurulmuştur. Seçkin Satanizmi'ne göre böyle bir durum bulunmamaktadır. Tekrar soruyorum; ilk insan neden sadece erkek ya da kadın olsun, eşi olmadığı müddetçe? İlk insan hem erkeği hem kadını kendisinde barındırandı; cinsiyeti bulunmamaktaydı, cinsel organı da yoktu. Çünkü o dönemde tanrılar için bunun bir gereği yoktu, bir eşi olmadığından ötürü. Cinsiyetlerin insanda ilk oluşumu ilk insanın, yani sonradan Adem adı verilenin, artık daha çok içine kapanmasından ve daralmasından kaynaklıdır. O sırada tanrılardan biri olan ve sonradan şeytanlaştırılan o "Şeytan", insan zihninin yalnızlığı istemediğini ve insandan bir tane daha olması gerektiğini anlıyor. Bunun üzerine tanrılar bu ilk insandan bir parça alıyorlar ve kopya oluşturuyorlar. Ancak bu kopyanın da bir cinsiyeti yok. O da Adem gibi, onunla aynı özelliklerdeydi ancak o da her şeye tepkisiz olarak yaşıyordu; gerekli yaşam enerjisi, itici güç yoktu canında. Çünkü Adem'in kopyasıydı, yani aynısıydı. Bunun üzerine bu kopya yok edildi ve cinsiyetleri ayırma kararı alındı tanrılarca; çünkü "cinsellik" vardı insanın yapısında. Sonrasında ise yukarıdaki ayette de belirtildiği üzere; ilk insandan yine bir parça alınıyor ve genleri değiştiriliyor. İlk bedendeki (Adem denilenden) dişilik hormonları ve enerjisi bu kopyaya naklediliyor. Sonrasında ikinci beden oluşmuş oluyor. İşte şimdi İbrahimi dinlerdeki isimler kullanılmaya daha uygun oluyor. Erkek olan beden Adem, kadın olan beden Havva...
Bu kitapta da bahsedildiği gibi ilk insana, insanlar "Adem" diyebilir ancak o insan erkek değildi, cinsiyetler sonradan ayrıldı. Antik Yunanlar'da meşhur olan bir hikaye vardır:
Başlangıçta ilk insanlar dört kollu, dört bacaklı ve iki başlıydı. Oldukça da güçlülerdi. 3 türden ibaretlerdi: Erkek + Erkek olanlar, Kadın + Kadın olanlar, Kadın + Erkek (androjen) olanlar. Bunlardan ilk grup güneşten (erkek + erkek), ikinci grup dünyadan (kadın + kadın), üçüncü grup aydan (kadın + erkek) idi. Bu varlıklar oldukça kibirli olunca da tanrılar -özellikle güç aşığı olan Zeus- bu durumdan rahatsız olur ancak yok etmek istemez. Çünkü insanlar hâlâ tanrılara tapmaktalardı. Bunun üzerine onları ikiye bölerler. İnsanlar artık günümüzdeki insanlardandır. Ancak hayatları boyunca diğer yanlarını aramak zorunda kalırlar. Bu hikaye, ünlü filozof Platon'un Şölen (Symposion) eserine dayanmaktadır.
Kısacası; bu Satanizm inancında cinsiyetler sonradan ayrılmıştır; lakin Antik Yunan hikayesindeki gibi tanrıların rahatsız olmalarından değil, ilk ve o dönem tek olan insanın içine kapanmaya başlamasından ayrılmıştır. Ancak cinsiyetler ayrılsa bile erkek olan da kadın olan da aynı ruhtandı; bir elmanın iki yarısıydı onlar. Ne ilk olan Adem idi ve ne de Havva. İlk insan iki gücü de barındıran tek ruhtu. Bu sebepten ötürü bazı erkekler kendisini kadın, bazı kadınlar da kendisini erkek hissedebilmektedir.
Yine de, Satanistler ilk insana Adem demekten çekinmezler çünkü bu isim çoğu kişi tarafından insanların zihinlerine yerleşmiştir. Ancak Satanistler cinsiyeti belirtmek için değil, mahluğun artık o kadar evreden geçtikten sonra "ilk insan" denilebilecek hale gelmesi nihayetinde Adem ismini kullanırlar. Zaten "Adem" ismi İbranice'deki "adam" kelimesinden gelir ve ilk anlamıyla "insan" demektir. Dolayısıyla bu ifadenin ilk insan için kullanılmasında bir sakınca yoktur; sakınca, onun cinsiyetinin olduğunu zannetmektedir.
Pekala... Cinsiyetler ayrıldı ve kadın bedeni de var edildi, "Havva" oldu. Sonra? Bu inanca göre bazı tanrılar cinsiyetler ayrılsa bile insanın cinsellikle çoğalmasını istemiyordu çünkü o tanrıların yapısında insandaki cinselliğe benzer bir cinsellik yoktu. Onların cinselliği güçlü olanın güçsüzü kendi bedenine alması, onu kendi bedeninde yok etmesidir. Bu, kozmos tarafından verilen bir yapıdır ve sırf bu yüzden "hatalı" oldukları söylenemez. Bu onların yapısıydı. Ancak diğer tanrılar insandaki gibi bir cinselliğe sahipti ve ortaya bir enerji çıkıyordu. Yani; iki tanrı birleşebiliyor ve isterlerse de bu birleşimden yeni bir varlık oluşabiliyordu. İnsanın cinselliği de bu gruptan gelmektedir. Diğer grup (insan gibi bir cinselliği olmayanlar) bu birleşim türünden olan tanrıların da yok olması gerektiğini savunmazdı. İki grup da kozmosun eseriydi; kendilerinin orijinal halleriydi bu durumlar.
İstenmeyen durum "insanda" bu cinsellik şeklinin (birleşerek çoğalma) olmasıydı; çünkü insanlar birbirleriyle cinsellik yaşadığında ortaya güçlü bir enerji çıkmaktadır ve buna cinsel enerji denmektedir. Öylesine güçlüdür ki, bugün bile "sex magic" (seks büyüsü) denilen bir büyü türü bulunmaktadır ve burada kullanılmaktadır. Bu büyü türünü Thelema öğretisinin kurucusu Aleister Crowley, okültist ve doktor Paschal Beverly Randolph, Crowley'in öğrencisi Kenneth Grant ve hatta NASA'nın kurucularından ve Crowley'in Amerika'daki takipçilerinden Jack Parsons gibi birçok majisyen kullanmıştır. Ayrıca tarihte birçok Pagan topluluğu da cinselliği tapınımlarında, ayinlerinde kullanmaktalardı. Bu ise o enerjinin olduğu yerde insanın cinsellikle çoğalmasını istemeyen tanrı grubunun oradan uzaklaşmasına, hakimiyetlerini kuramamasına sebep oluyordu.
Bu nedenle İbrahimi dinlerde zina, eşcinsellik, mastürbasyon gibi "çoğalma maksadı dışındaki" her cinsel eylem uygun görülmemiştir. İnsanları buna teşvik edenin ise Şeytan'ın kendisinin olduğu görüşü bulunmaktadır. Çünkü Şeytan, insan gibi cinsellik yaşayan gruptan iken İbrahimi dinlerin tanrısı güçlü olanın güçsüzün enerjisini emdiği, kendi bedenine çektiği; diğerinin pasifize edildiği gruptandır. Bu nedenle İbrahimi dinlerin kutsal kitaplarında bu tanrı, sürekli olarak "biz, bizden" gibi çoğul anlatımlarda bulunur. Onlar arasında güçlü olan; kendi bedenine çeken baskın güç, o dinlerin tanrısıdır ancak kendi formu saf (sadece kendi bedeninden ibaret) değildir; onun bedeninde esasında birçok tanrı bulunmaktadır. Aklınızda daha iyi kalması için bazı mitolojilerden örnekleme yaparsak; bazı tanrıların birden fazla kafalı, kollu, bacaklı olması gibidir bu durum. Ancak tabii, esasında, bu varlıklar birer enerji formudur; enerji bedenli varlıklardır. Bu örneği vermemdeki sebep, birden fazla gücün bir gücü yönetmesini anlatmak istememdendir.
Kısacası bu tanrılara göre; insan asla bu cinsellikle çoğalmamalı, tanrıların daha önceden yaptıkları gibi sürekli olarak bir bedenden bir parça alınıp kopya haline getirilerek çoğalmalıydı. Sonrasında bu gruptan bir tanrı kendisi gibi olan bazı tanrıları kendi bedeninde topladı, kendisinden olan geri kalan tanrılar da büyüyen bu dengesiz güce karşı koyamadı ve onun hakimiyetine girdi. İşte, bu şekilde bu alemde kendi hükümdarlığını ilan etti bu tanrı. Bu yüzdendir şirkin (ondan başkasını tanrı olarak kabul etmek) kesinlikle yasak, en büyük günah olmasının sebebi.
Madem odur merhametin, şefkatin ve barışın nedeni, nedir başka tanrıya tapanların ölmeleri gerektiğinin sebebi? Nasıl olur da sevmenin kaynağı olduğunu ve insanları sadece kendisinin yarattığını iddia eden bir tanrı, kendisi yarattıysa şayet gerçekten inanan gibi inanmayanı, hangi mantıkla ona söyleyebilir elim bir azapla cezalandıracağını? Bu durumların izah edilebilecek yoktur hiçbir yanı! Kendi inandıkları tanrının vahyettiği sözleri sürekli bükmeye çalışanlar ise... Onlar sadece bağlı oldukları tanrının sözünün üstüne söz söylemiş olmakta, farkında olmadan ona karşı çıkmış bulunmaktadır daima.
En sonunda bu büyüyen gücün karşısında olan, onun gibi olmayan tanrılar da artık oradan ayrılır ve kendi bölgelerini oluştururlar. Çünkü o güce karşı duran ve sonradan şeytanlaştırılan o Şeytan, diğer tanrıların da haklarını savunur. İnsanda onu yaratan tüm tanrıların yapısı bulunmaktadır. Savaş, aşk, nefret, korku, sevgi, felsefe, bilim, sanat... Bunların hepsi, insanın her tanrıdan aldığı özelliklerdir. Bu yüzden her mitolojide insanın kendisindeki yanlarla ilgili tanrılar ve tanrıçalar bulunmaktadır. Tüm coğrafyalardaki toplumlarda bu yaratıcılar vardır ancak her toplumda farklı olan tek durum bu yaratıcıların isimleri ve şekilleridir. Bunlar da o toplumların kendi yapılarından kaynaklı farklardır. Her toplumda vardır bir ölüm tanrısı ve her toplumda vardır hayat veren bir tanrı, her toplumda vardır aşkın bir tanrısı ve yine her toplumda vardır öfkeyle ilgili bir tanrı. Dediğimiz gibi, farklı olan sadece isimleri ve şekilleridir. Ancak ortak başka bir nokta daha vardır, o da her mitolojide iki kutbun da belirgin düzeyde olduğudur. İyiler ve kötüler... Lakin antik dönemlerdeki halklar her tanrıya tapınım sağlıyordu. Hepsine bir kurban, bir yakarış mevcuttu. Sonradan İbrahimi öğretilerin ortaya çıkmasıyla insanlar, sadece tek olanın o olduğu iddia edilen bu tanrıya tapmaya zorlandı.
Ardından Şeytan, Adem ve Havva'nın bulunduğu yere gidiyor. Cennet denilen yere girmeden önce o bahçenin bir hayvanı olarak gözükmek için yılan suretine bürünüyor ve giriyor. Adem ile Havva'nın yanına varıyor lakin Adem ve Havva'ya bir zincir, bir kilit vurulmuştur. Bu zincir, bu kilit onların zihinlerine konmuş olan bir engeldir. İkisi de Cennet'te hakim olmuş olan tanrının istemediği eylemlere girişmeyecek şekilde şartlandırılmıştı. Fakat bu şartlanmayı, bu zinciri kırmak Şeytan için basitti. O, bilimin kendisidir. O'dur İslam'da, Cennet'ten kovulduğu belirtildiği halde oraya tekrardan sinsice giren. Kuran'ı okuyan bazı kimseler ise "Sonsuz güçte olduğu söylenen tanrının kendisi tarafından Cennet'ten kovulan Şeytan, tekrardan nasıl Cennet'e girer?" diye sorgulamaz. Bu, Şeytan'ın ne kadar kurnaz olduğunun bir göstergesidir. Adem ile Havva'nın zihinlerindeki bu engelleri ise şu şekilde düşünün: Sürekli stres içerisinde büyüyen ve iradesi kısıtlanan çocukların zihinlerinde artık bazı değişimler olur. Özgür doğmuş olan o çocuk artık yapacağı her işe bir korku ve olumsuz düşünce ile yaklaşır hale gelir. Kesin bir onay, bir ikna ile karşılaşmadıkça o işi yapmaktan hep çekinir. Başka bir örnek: Küçüklüğünde cinselliği sürekli kısıtlanmış olan bir insan dogmatik olmaya daha yatkındır çünkü o insanın en temel dürtüsü uygulanmaması gereken olarak zihnine kazınmıştır.
İnsanın, özellikle çocukluk döneminde, devamlı yaşamış olduğu tüm olaylar o kişinin beyninde farklı yönler oluşturur. Daha teknik konuşacak olursak; edindiği her bilgiyi işleyen yapı olan beyinde, kendisinde bulunan sinaptik bağlar insanın düşüncelerini ve davranışlarını etkileyen, yönlendiren oldukça esnek yapılardır. Örneğin; cinselliğin baskılanmasıyla ilerleyen dönemlerde kişide ağır depresyon, kontrolsüz öfke, obsesif düşünceler ve cinsel işlev bozuklukları oluşabilmektedir. Adem ve Havva'ya konulan zihinsel kilitler de oradaki tanrının onların beyinlerinde meydana getirmiş olduğu kimyasal yahut elektriksel dengesizlikler olarak tanımlandırılabilir.
Adem ve Havva'ya yaklaşan Şeytan, önce Adem'e yaklaşıyor ve onun zihnindeki görünmez kilidi açıyor. Ardından onun ruhuna cinselliği fısıldıyor ve sonra aynı işlemleri Havva'ya yapıyor. Şeytan'ın da yaptığı, tanımlamış olduğumuz kimyasal ve elektriksel dengesizlikleri düzeltilmesi ve değiştirilmesidir. Bunların hepsi çok kısa bir anda oluyor çünkü Adem'in de Havva'nın da yapısında tanrılar tarafından verilen cinsellik vardı. Bu sırada tabii Şeytan, onlara benlik veriyor. Öncesinde ikisi de, bir elmanın ikiye bölünmüş haliydi sadece. Ancak Şeytan onlara benlik verince, bir bilincin iki ayrı bedende olduğu insan; iki bedende iki ayrı bilinç olmuştu. İkisinin de kendi düşünceleri, hisleri vardı artık. Önce Havva, Adem'e yaklaştı ve ona niyetini gösterdi. Fakat Adem, zihni ilk şartlanan ve oradaki tanrıdan en çok etkilenendir; bu nedenle cinsellik yaşamaktan fazlasıyla çekinir. Neden en çok Adem etkilenmiştir bu zincirlerden? Çünkü o tanrının kendisi de artık aşırı ve dengesiz bir erilliktir. Bunu kendi göndermiş olduğu dinlerdeki ataerkil düzenlerden, kadınların erkeklere nazaran daha pasif kalışından belli ediyor. Anlaşılacağı; erkeğin yapısı o tanrının yapısına benzer olduğundan, onun koymuş olduğu kilitlenlerden daha çok etkileniyor.
İlk başta Yahudilikten bahsederken hatırlarsanız Yılan'ın, Havva'nın yanına yaklaştığından ve elma hakkında konuştuklarından bahsetmiştik. O konuşmada Havva Yılan'a tanrının söylemediği, sadece Adem'in Havva'ya söylediği bir ekten bahsetmişti: "Ona dokunmayın bile!" Dokunma ile ilgili bir şeyi tanrı değil, Adem söylemişti. Ancak neden Havva değil de Adem söyledi bunu? İşte bunun cevabını Seçkin Satanizmi veriyor: Erkek, o tanrının şartlanmalarına daha çok bağlıydı. Daha özgür düşünen kadın bu yüzden hep alaşağı edildi.
Havva, Adem'e yanaşıp cinsellik yaşamak istediğinde çekinmişti Adem. Havva, Adem'e saldırır; ikna etmeye çalışır cinsel birleşmeye. En sonunda Havva'dan tahrik olan Adem, cinsellik yaşar nihayetinde Havva ile. Onların yaşadığı cinsellik sonrasında ortaya çıkan enerji Cennet'e yayılır ve bu, cinsellikten hoşlanmayan tanrının rahatsız olup Adem ve Havva'nın yanında belirmesine sebep olur. İşte, Cennet'ten bu olayın ardından kovuluyor insan. Anlayacağınız, yasak meyve cinselliğin kendisi olmuş oluyor. Bu yüzden her cinsellik öncesinde tanrının adının anılması gerekildiği, üreme dışında bu olayın yaşanmaması gerekildiği İbrahimi dinlerde mevcuttur. Cinselliği en az yaşayan daima en ahlaklı, en ermiş olandır. Kısacası bu dinlerde cinsellik oldukça kısıtlanmıştır.
Özet geçmek gerekirse: Seçkin Satanizmi'nde ilk kadın olan "Havva" günaha değil, aydınlanmaya daha yatkın olan; erkeğe kıyasla zihni daha özgür olan, insanın kötü tanrının kısıtlamalarından kurtulmasını sağlayan ilk kişidir. Bu inanca göre kadın cinsiyetinin tarihte kısıtlanmasının sebebi de işte budur; insanlar arasında aydınlığa daha yakın olanlardır onlar.
DİPNOT: Bazı kesimler ilk kadının Havva değil, "Lilith" adında bir insanın olduğunu savunur. Ancak bu hiçbir kutsal metinde geçmez. Lilith'den "ilk kadın insan" olarak bahseden en eski kaynak, yazarının kim olduğu bilinmeyen "Alfabesi Ben Sira" adında bir eserdir. Bu eser ise -yaygın görüş olarak- 8-10. yüzyılları arasında yazılmıştır. Bununla birlikte hiçbir mitolojide ilk yaratılan kadının eşini terkettiği ve sonradan o eş için başka bir kadının yaratıldığı anlatımı bulunmaz. Bu çok sonradan çıkmış bir anlatımdır. İsim benzerliğinden kaynaklı olarak bazı kişiler Mezopotamya'da zamanında kullanılmış olan "lilitu" kelimesinin bahsettiği kişinin, aslında Lilith olduğunu savunurlar ancak bu varlık da sadece bir tane olan bir varlık değildir; kelime bir türü anlatmak için kullanılmıştır, yani bu varlık birden fazladır. "Dişi rüzgar ruhu" anlamında kullanılmıştır. Ayrıca, kelimenin Sümerce olduğunu savunurlar lakin bu da yanlıştır. "Lilitu" kelimesi Sümerce değil, Akadça'dır. Sadece kelimede kullanılan "lil" kelimesi Sümerce'den gelmektedir, bu ise "rüzgar, ruh" gibi anlamlara gelir. Kelimeye sonradan Akadlar tarafından "-ītu" eki getirilir ve "lilītu" (dişi rüzgar ruhu) kelimesi oluşturulur. Kısacası; ilk kadın Havva'dır, Lilith ise çok sonradan ortaya atılmış bir figürdür.
Aydınlanmaya ilk giden, ilk sorgulayan, Karanlığın içindeki Işığa ilk ulaşan, köleliğe ilk baş kaldıran Havva Ana'ya selam olsun... Işıkla kalın!

Yorumlar